23 Nisan 2010 Cuma

Bana Bir Sevişme Borçlusun

Önce bir ömürlük ruhun vardı.

Sonra ruhunu zapt eden bir bedenin.

En sonda da gözlerin vardı ruhunun sözcüleri.

Belki tek problem benim erkek olmamdı. Bir erkek olarak bir kadının zihninde yüzlerce anlamı çağrıştıramamam. Ya da senin kadın olmandı esas sorun. Yüzlerce kelimeden bir cümle yaratabilen ve bu cümleyle bir zihinde binlerce çağrışım oluşturabilen bir kadın olman.

Sonrası üç gün. Raf ömrü üç gün olan kelimeler, anlamlar, çağrışımlar...

Hayatı anladığını düşünürken en zoru aslında anlamak için “oldurmaya çalışmak”. Yaşadıklarımızı kendi anlamlarımıza indirgeyip sonra da kendimizi anladığımıza inandırmak. Kocaman bir hüznün kapısını aralamanın başka bir adı “oldurmak”.

Erkek bu sefer “kesinlikle o” dediğinde oldurmanın kapısını açacak anahtarı aramaya başlar. Bakınır her tarafa. Daha önce hiç bakmayacağını düşündüğü yerlerden bile medet umar. Tek isteği vardır. O anahtarı bulmak ve “kesinlikle o” dediğini kendi hayatına katabileceği bir “oldurulmuş dünya” yaratmak.

Bu dünyanın tek ideolojisi vardır. Erkeğin ikiyüzlülüğü. Bu ikiyüzlülük önce artık farkındayım dediklerine sırt çevirmesiyle başlar. Kendisiyle konuşurken her şeyin kontrolünde olduğuna kendisini inandırmak için sürekli her şeyin farkında olduğunu ispatlayan örnekler sıralar. Aslında içinde bir ses bilir. Sıraladığı örneklerin içinde binlerce çarptma, kendini inandırmak için zihninin uydurduğu “an” vardır.

Erkeğin ikiyüzlülüğü sadece kendisine karşı da değildir. Geçmişini ezbere bilenlerle bile yan yana geldiğinde oldurduğu dünyanın mükemmelliğini ispatlamak için “erkeksi yalanlar” söyler. Aslında söyledikleri aynı oldurma durumunu yaşayan başkalarının söylediklerinden farklı değildir. Zaten karşısındakiler de farklısını beklemez.

Erkek seviyorum der. Aslında söylemek istediği “gitme senin sevgine ihtiyacım var”dır. Sevgilisinin çok iyi seviştiğini söyler erkek. Söylemek istediği “lütfen benim seni yatakta mutlu ettiğimi söyle”dir.

Yüzyıllardır erkeğin öğrenemediği tek şey vardır aslında. Gerçek kadınların, kadın duruşunu taşıyanların her şeyin farkında olduğu gerçeği.

Kadın büyülüdür çünkü. Yaradılıştan gelir bu büyü. Teninden ruhunun en derinine kadar kendisine ait her ne varsa o büyünün izleri de vardır orada.

Kadın, erkeğin seni seviyorum demesine karşılık “bende” dediğinde aslında “beni sevmeye devam et” demek ister. Erkek sevildiğini sanır... Kadın erkeğin yataktaki gücünden bahsederken aslında bana bu hazzı yaşatan şu andaki en iyi seçenek sensin demek ister. Erkek kendisini dünya üzerindeki en iyi olarak görür. Acıklıdır erkeklerin bu hali. Çocuksudur biraz da..

Hal böyleyken oldurulan dünyaya enerji vermek de kadına düşer. Bunu kendisi de yapmaz. Erkeğin oldurmaya devam etmesini sağlayarak erkek üzerinden yapar. Oldurulan dünyanın yaratıcısı erkekse enerjisini sağlayan, devamlı hale getiren de kadındır. Bunun içindir kadın çekip gittiğinde erkek zayıflar, gücünü toplayasıya kadar her şey berbatlaşır.

Tüm bunların başlıkla ne ilgisi var? Ya da başlıktan sonraki dizelerle. Yazdıklarımı yaşayarak, düşünerek öğrendim. Her kelimeye yetecek kadar düştüm. Eksildim. Daha önümde çok zaman var. Onun için her düşüşün, eksilişin sonunda ne olduğunu anlatmak istemiyorum ama ortaya böyle bir yazı çıkması bile bir ipucu.

Anlamayı denediğim, anladığım ya da kelimeleri onları anlatmak için kullandığım kim varsa..

Bana bir sevişme borçlusun...

7 Nisan 2010 Çarşamba

Ufak Bir Zaman Dilimi

3 aydan fazla zaman geçti son yazımı yazdığım günden bu yana.. Nazım’ın dediği gibi insanlar için sözü bile edilmeyecek bir zaman dilimi ama benim için sözcüklerin kağıda dökülemeyip öksüz kaldığı upuzun bir yokluk dönemiydi.

Sözcükler, çağrışımlar ve postmodern şehir hayatıydı bütün suç ortaklarım. Bir de “kadın”lar vardı daimi kışkırtıcılarım. Geçen üç ay boyunca bütün günlerimi suç ortaklarımla geçirdim. Onlarla içki limitlerim arttı, onlarla dalga geçtim önümde duran kabul edilmiş gerçeklerle.

Önce sözcüklerden başlamak gerekli. Kabuğunda can çekişen ruhumun nefes almasını sağlayan her zaman sözcüklerdi. Sözcüklere yeni anlamlar yüklemekti kendimi mutlu hissetmemin yolu. Son üç ayda neredeyse bütün sözcüklerimi kötü bir hikaye için harcadım. Gelişemeyen, acemi okurların baştacı yapmakla mutlu olacakları bir hikaye... İçinde aradıklarım, daha doğrusu aramaktan zevk aldıklarım, anlamak istediklerim ve bulduğumda bir anda tüketeceklerim vardı. Hikayenin nasıl olduğunu yazmayı denerken hiç farkedememiştim. Şu anda bile gerçekten anladığımdan emin değilim ama hayata yeni hikayeler kazandıracağıma inancım o kadar fazla ki, onları düşünmek kendimi daha iyi hissettiriyor.

İkinci yaşam kaynağım çağrışımlardı son üç ayda. Zihnimi bir kelimenin, bir notanın peşinden saatlerce savurmamı sağlayan çağrışımlar. Alkolün bedenimde yarattığı hafifleme ve sonrasındaki enkaz hissini zihnimde çağrışımlar yaratıyordu. Alkolle flört etmelerinin bile çok tehlikeli olabileceğini biraz geç anladım ama çağrışımlar hala kendimle oynamamı sağlayan en içten arkadaşlarım. Kadınların etkileyiciliği de buradan geliyordu belki de. Sınırsız çağrışımı tek bir zihinde, erkeğin zihinde yaratabilme kudretlerinden.

Postmodern şehir hayatına gelince... En fazla beslendiğim (bazen fast-food besin etkisi yaratan) kaynaktı şehir hayatı. Bazen kalabalığın içinde kendimi gösterdiğim bazen de kaybettiğim canımın istediği zaman yüzebildiğim denizimdi. Ruhumun sarsıntılarının perdelendiği tiyatronun sahnesi de denebilir buna. Dekorları şehrin kaldırımları, insanları, hüzünleri en önemlisi de şehrin bakışları olan bir oyun içinde geçti son üç ayım.

Son üç ayın başka imgeleri de vardı. Biraz geç keşfettiğimi düşündüğüm sesinin tüm müzik aletlerinden daha güçlü olduğuna inandığım Regina Spektor. İkinci babam Aziz Nesin. Tanımak istediğim kadınların en açık sözlüsü Aslı Erdoğan ve hayatımın artık fon müziği haline gelen Redd.
Acının değişik tariflerini hissettim zihnimde. Ağladım bazen. Bazen de ağlanacak halimi görüp kendimden uzaklaştım. Ama çok şey öğrendim. Değiştim. İsteklerimi değiştirdim. Aradıklarım başkalaştı. Değişmeyen bir tek şey vardı... Hayat gerçekten masalsızdı..