21 Kasım 2009 Cumartesi

BU GECENİN ŞANSLILARI

Az önce gece yürüyüşünden geldim. Ayın 22’si bugün. Aylardan Kasım. Saat 02:40. Bu günü tarihe düşmek istiyorum çünkü İstanbul bu gece belki de bir çok hayata hayatlarında karşılaşabilecekleri en büyük şansı sundu. Gazetelere bakarsak bu şansı, hayatı felç eden sis olarak nitlendiriyorlar. Türk Hava Yolları’na sorsak eminim şu anda sis yüzünden saçını başını yolan bir sürü takım elbiseli insan vardır. Boğaziçi Köprüsü’ne sorsak eminin en güzel gecelerinden birisini geçirmiştir.
Bu gece İstanbul cömertti. En mahremini sundu tüm aşıklarına. Sis altında nasıl en mahremini sunmuş demeyin. Bu şehir Güneş parladığında güzel olabilecek bir şehir değil. En yağmurlu günün sonunda güzelliğiyle dünayı aydınlatabilecek bir şehir burası. Ya da sisin altında naif güzelliğini biraz olsun gösterecek bir şehir. Güneş’in yalandan ışıklarına hiçbir zaman teslim olmadı bu güzel.
Sisin yoğunlaştığını görünce evden kendimi attım İstanbul sokaklarına. Yürüdüm. Saatler 02:00 bile olsa kimlik kartını sundu İstanbul bana. Bir tarafta kendilerinden daha fahişe dünyada bedenlerini satanlar öbür tarafta cipleriyle sarışınlar. İstanbul ise hepsini kucaklayan dost gibiydi. Konuşmaya başladım İstanbul’la. Soru sormadım.Cevap beklemedim ama sürekli konuştuk. Film gibiydi İstanbul, hem anlatıyordu hem de dinlermiş gibi yapıyordu beni. Belki de dinlemişti de. Aslında İstanbul’la birbirimizi anlama derdimi yoktu ama İstanbul’un da içinde yer aldığı Dünya’yı ne yapıcaktık? Biraz çekiştirdik İstanbul’la beraber. Sonunda gene de dizginledik kendimizi ne de olsa ikimizin de asıl evsahibiydi Dünya.
Gecenin kahramanlarına gelince... Bilenler bilirler. Kahramanlarla aram pek iyi değil. Hatta çoğundan nefret bile ettiğimi söyleyebilirim. Ama bu gecenin kahramanları vardı. Hatta benim yerlerinde olmak istediğim kahramanlar. Gecenin ilk kahramanları hayatlarında ilk defa bu gece sarhoş olanlardı. Alkolün damarlarında düşünce yapılarını kışkırtmasını bu gece yaşayanlar. Zihinlerini yırtmak isteyenler ama nasıl olacağını bulamayanlar. Başka bir ifadeyle hayatın pause tuşuna bu gece basanlar. İkinci kahramanları ilk defa bir kadının elini tutanlardan seçiyorum. O naifliği ilke kez tenlerinde hissedenler. Belki de karşılarındaki ruhun ilk defa ne kadar karmaşık olduğunu anlayanlar. Onların işi biraz daha zor çünkü yarın daha da zor olacak onlar için. O naifliği, gücü ve derinliği hisseden bir insanın hayatı o andan sonra asla aynı olamaz. Günün üçüncü kahramanları ise ikinci kahramanlardan bir adım öteye gidenler. İlk kez bir kadının vücudunun derinliğinde kaybolanlar. O gizemin büyüsünde ilk defa kendi kimliklerini unutanlar. Kendilerine öğretilen hayatın ne kadar eksik olduğunu anlayanlar da denebilir. Gecenin en şanslıları üçüncü grup kahramanlar çünkü dünyanın jakobenliğinin arasında sığınabilecekleri derin ama bir o kadar da kabule hazır ruhların olduğunu anlayanlar. Bu grup üyelerinin hayatları bugün değişti. İkinci büyük değişiklik ise bir kadını ağlattıklarında olacak. O zamana kadar kendi sorgulamarında hepsine başarı diliyorum.
Sis İstanbul’un en güzel elbisesiydi ben de misafiri. Haddimi bildim bütün gece. Sunulandan fazlasını istemedim. Yürürken bu yazıyı yazacağımı ne günün kahramanlarına söyledim ne de İstanbul’a. Belki kızarlar ama bu gecenin tarihe not düşülmesi lazım. Not düşmek bana mı düştü? Tabi ki hayır ama gecenin kahramanları unutabilir onlar yerine yapıyorum bunu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder