21 Eylül 2009 Pazartesi

Yerde Yatan Ben...

Bu yazıyı Hrant'ın doğumgünü olan 15 Eylül'de yazmayı çok istemiştim. Doğum gününde duygularımı paylaşmayı, iyi ki doğdun Hrant demeyi çok istemiştim ama anca 21 Eylül günü yapabiliyorum bunu. Bu durumu yıllarca işkence gören ama hapisten çıktığı anda işkence günlerini anlatamayan, bu konuda konuşmak istemeyen insanların durumuna da benzetiyorum biraz.
Sezen Aksu'nun dediği gibi sahte bir gündü Ocak'ın 19'u. Dünyayı anlamamla ilgili birçok doğrunun yanlışın arasında kaybolduğu bir gündü. İlk kez Ocak'ın 19'unda daha iyi bir ülkede yaşayacağıma olan inancınm sarsıldı. İlk kez o gün vicdanımın yerini unuttum. Hatta Hrant duysa çok kızardı ama ilk kez o gün bir ülkeden, bir düşünceden, insanlardan nefret ettim. Kısacası sarsıldığım gün oldu Ocak'ın 19'u. Hala da atlatamadığım bir travmanın başlangıç noktası aynı zamanda. Hrant'ın doğumgünü için yazmayı düşündüğüm yazıda bile hala Ocak'ın 19'una takılmış haldeyim. Kurtulamıyorum o günün anlamsızlığından. Bunun için de elim içinde Hrant'ın olduğu yazıları yazamaz hale geliyor. Her şeyi içimde saklamalıymışım hissi yayılıyor zihnimin loş odalarında.
Hakikatin arayıcısının kaybolduğu o günü sorgulamaya her zaman devam edeceğim ama biraz da Hrant'ın hayatımdaki yeri üzerinde durmak istiyorum.
Benim gibi şu anda 19 yaşında olan ve özellikle ilkokul, ortaokul yıllarında milli eğitimin tezgahından geçen bir Türkiyeli için pek muhtemel bir durum değildi Hrant ile tanışmak. Hatta elimde Agos olmasını bile anlayamayan birçok arkadaşım hala daha var. İnsan hayata bakışında vicdanının yolunda yürüdüğü zaman sonu olmayan bir yolculuğa çıkıyor. O zaman anlaşılıyor ki adaletsizliklerin, haksızlıkların rütbesi olmuyor. Hepsine aynı anda karşı çıkılmazsa ne hakikat arayıcısı olunabiliyor ne de demokrasi takipçisi. Ben bu gerçeği ilk önce Hrant'tan öğrendim. Onun her zulme en vicdanlı sesiyle karşı çıkmasının büyüsünü hissettim. İnsanın ait olduğu bütün sosyal sınıfları bir çırpıda altüst edip vicdani sınıfları oluşturmanın hazzını onun sayesinde anladım. Bu hazzın sorumluluğunu anlamam ise kaldırabileceğim bir acının çok ötesinde oldu. Sırtındaki kurşunları gördüğüm gün sorumluluğun ne kadar büyük olduğunu anladım.
Sanki kendi kanımla yazdığımı hissettiğim bu yazıyı buraya kadar bile getireceğimi tahmin etmiyordum. Sözcüklerin hala anlatamadığını düşündüğüm bir şeyleri anlatmaya çalışıyorum daha doğrusu deniyorum.
Hakikatim kurşunlarla sırtından vuruldu ama ne olursa olsun bu ülkenin toprağının dibinde. Yaşatamadığımız, jakoben iklim içinde kaybettiğimiz Hrant'ın bu ülke toprağında olmasının gururu kaldı sadece elimde..

NOT: Hrant'ın ölümü karşısında sessiz kalmayan Sezen AKSU ve Redd grubuna teşekkür etmek istiyorum. Hepimizin söyleyeceklerini müzikleri ile sundukları için...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder